3 Eylül 2010 Cuma

Şimdiki an'ı kabul ve tasdik ederek bu sağlığı ve yaşamı kemiren deliliği durdurabilirsiniz


"Şimdi'nin Gücü" kitabını okuyorum... Yazarı Eckhart TOLLE...


Daha önce bahsettiğim "Tibet'in Gençlik Pınarı"ndan sonra eksik parçaları tamamlıyor bu kitap da...

Yani eksik parçalar dediysem kendinizle ilgili tereddütleriniz varsa, gerçekten stres yönetiminde başarılı olamıyorsunuz ve buna da kafa takıyorsanız bu kitaplar tam size göre... "Tibet'in Gençlik Pınarı" stresten arınmayı daha çok fiziksel olarak destekliyor. Yani, temel yoga hareketleriyle vücudun önemli noktalarında enerjiyi toplayarak sizin daha enerji dolu, sağlıklı ve bedende yakaladığınız sağlığa paralel olarak zihninizde de ulaşabileceğiniz pozitif yaşamın ipuçlarını veriyor. Kitabı bitireli çok oldu. Temel yoga hareketlerinden kastım kitapta "5 Ayin" olarak adı sıkça tekrarlanan 5 temel hareket var. Günden güne sayısını artırarak 21 tekrara ulaştığınızda ki bu yaklaşık olarak 2 ayı falan alıyor, her sabah düzenli olarak kahvaltıdan önce yaptığınız bu hareketler sizin gün içindeki enerjinizi oldukça yüksek tutuyor.

Aslında bir bakıma spor gibi. Hareketler kolay gibi gözükse de oldukça zorlayıcı... Güç ve denge isteyen hareketler. Yoganın mantığı yani...

Hal böyle olunca, her sabah düzenli olarak yaptığınızda ve aralarda kendinize tembelleşecek kadar dinlenme zamanı da ayırmazsanız=) oldukça efor harcayacağınızı söyleyebilirim. Sabahları spor yapmak zaten çok iyi gelmez mi insana... Spor yapmayanlar, yapmaya üşenenler şimdi diyecektir "sabahın erken saatlerinde uykudan uyanmak, uykusuz şekilde güne başlamak mı enerjisini artırır insanın"... Bunun da bir sistemi var, yani olmalı. Sabahları spor yapmak (doktorlar da en etkili zamandan biri olduğunu söylerler sabah vaktinin spor için) gerçekten insanların gün içindeki enerjilerini maksimumda tutuyor, sadece fiziksel değil, inanın bu sizin psikolojinize de yansıyor. Çok basit değil mi zaten: sabahları daha kahvaltınızı bile yapmamışsınız, sporunuzu yapıyorsunuz ve kalorileri kovuyorsunuz. Nasıl insan iyi olmaz ki =)

"Tibet'in Gençlik Pınarı"ndan çok bahsettim değil mi? Asıl konuşmak istediğim Eckhart TOLLE'ün "Şimdi'nin Gücü" kitabıydı...

Kitabın kapağında "Gerçeği arayanların mutlaka okuması gereken bir kitap" yazıyor. O gerçek, "şimdi"dir. İşte size kitabın kısacık bir özeti =) Bu kadar kısa tutmayacağım tabiki. Anlatmak istediğim birkaç önemli nokta var... Mutlaka okunması gereken bir kitap demek istemiyorum, kararı tabiki size bırakıyorum. Kendinizi yakın hissederseniz okursunuz, ki o zaman etkisini farkedersiniz zaten...

Genelde biz insanlar neler düşünürüz? Aklımızı kurcalayan neler vardır mesela?

Geçmişte yaşadığımız üzüntüler, korkular, sevinçler veya gelecek planları veya daha da yakın planlar; 1-2 saat içinde şunu yapacağım, e-maillerimi kontrol edeceğim, x kişiyle buluşacağım v.b...

Peki ya "şimdi"? Hiç durup "şimdi"yi dinlemeye çalışıyor muyuz? Evet, evet şimdi! Şu an ben mutlu muyum?, şu an beni mutsuz eden birşey var mı? Tam şu anda herhangi bir olumsuzlukla karşı karşıya mıyım?... Bu soruların cevabı çoğunlukla "hayır" ve soruları devamlı kendimize sorduğumuzda ise her zaman "hayır" olmayacak mı!
Peki plan yapmayacak mıyız, ya da geçmişte yaşadığımız bir üzüntü veya çok sevdiğimiz birini kaybettiğimizde duyduğumuz büyükacı... Bunları hiç olmamış gibi yaşamak mümkün mü? Ona da "hayır". TOLLE, bize onları unutarak hayatımızdan çıkarmak yerine, geçmişte olduklarını kabul edip geçmişte bırakmamızın en doğrusu olduğunu söylüyor. Geçmişte stres yaratan bir olayı "şimdi"ye giderek , "şimdi"de mevcut olarak o stresin kaynağının şuan sizi rahatsız etmediğini söyleyin kendinize defalarca... Gelecekle ilgili kaygı mı duymaya başladınız. Lütfen "şimdi"ye dönün. İçine aldığınız nefesi hissedin. Etrafınızdaki herşeyin sesini gerçekten duyun. Bunu yapmaya zorlayın kendinizi çünkü şuan ne geçmiş ne de gelecek var. Şuan "şimdi" değil mi ve biz şuanda yaşamıyor muyuz?

Bakın kitaptan sizin için yakaladığım çok güzel iki cümle;

-Beklemek bir zihinsel haldir. -bir sonraki tatili, para kazanmayı, önemli olmayı beklemekten bahsediyor- Temelde bu sizin geleceği istediğiniz, "şimdi"yi istemediğiniz anlamına gelir. Siz elde ettiğiniz şeyi istememekte, elde etmediğiniz şeyi istemektesinizdir.

-Öyleyse bir zihin hali olarak beklemeyi bırakın. Beklemeye kaydığınızı fark ettiğinizde... kendinizi o halden hemen kurtarın. Şimdiki an'a girin.

-Şimdiki an'ı kabul ve tasdik ederek bu sağlığı ve yaşamı kemiren deliliği durdurabilirsiniz.
-...

Birşey daha; "Tanrılar Okulu" kitabını duymuşsunuzdur Stefano Elio D'Anna'nın. Daha okumadım ama bakın neler varmış o kitapta da....



ZAMANDAN BAĞIMSIZ LİDERLİK
(Tanrılar Okulu'ndan)
"Gerçek bir lider de herkes gibi plan ve program yapar, ancak plan ve programlara inanmaz. Onun planlaması, gözle görülmeyen bir tiyatro senaryosundaki eylem ve rollere duyulan saygıyı göstermek içindir. Her an, bir yaratım edimidir… her an yenidir" - diyerek sözlerini tamamladı Dreamer - "Bundan önceki an ya da bundan sonraki an diye bir şey asla olmamıştır ve olmayacaktır!… Gördüğün ve göremediğin her şey, içinde bulunduğun şu anda yaratılmaktadır… Her şey şimdi, bu ezeli ve ebedi an içerisinde, benliğinin sınırsız kudretinde ve uçsuz bucaksız boşluğunda cereyan etmektedir". Dreamer bu sözleri söylerken, başparmağını ve işaret parmağını görünmez bir ipliği gökten yere doğru çekiyormuşçasına birleştirerek havada dikey bir çizgi çizdi. "An 'Düş'ün' yaşam alanıdır… Sıradan insanın planı, zaman ve mekan içerisinde belirli bir noktada gerçekleşir… ve er ya da geç başarısız olur". "Peki 'düşlemek' de bir tür plan değil midir?" diye sordum tatlı bir teslimiyet içerisinde. Vizyonu ile giderek daha fazla büyülenmekteydim. “‘Düş’ zamanın yokluğunda... ezelde ve sonsuzda... dikey zamanda gerçekleşen bir plandır… Ben bu anım… Bu an, benim zaman içerisinde karşılaşacağım ve toplayacağım her şeyi... benliğimin kırıntılarını ve parçalarını içermektedir… İşte bu yüzden bir 'dreamer' plan yapmaz ve endişe etmez. 'Düşün' tüm özgürlüğü ve güzelliği ile açığa çıkarak kendini ifade etmesine izin verir… Sonuçların kendi hatasızlığının ve bütünlüğünün doğal birer meyvesi olarak ortaya çıkacağını bilir. Senin içinde derinlerde bir yerde, sınırsız olasılıklardan oluşan birleşik bir alan bulunmaktadır. Senin düşünün cereyan ettiği yer işte burasıdır. Hayatında zenginlik ve başarı yaratmak için gerekli olan kişiler ve şeyler burada ortaya çıkar. Hayattaki amacının sana aşikar olduğu yer burasıdır". Bir şeyleri matematikle anlatan bir kişi edasıyla sözlerine şöyle devam etti: "Şirketlerde ve tüm organizasyon şemalarında, sorumluluk düzeyi ne kadar düşükse planlama ihtiyacı da o kadar fazladır. Sorumluluk küçük roller oynayan kişilere doğru ne kadar inerse, her ayrıntıyı planlayarak spesifik amaçlar belirleme ve uygulama ihtiyacı o kadar fazla olur. Böyle ortamlarda, karar alma sürecine ait tüm ritüellere titizlikle riayet edilse de bu tür insanlarla hiçbir şey gerçekleştirilemez".

2 Eylül 2010 Perşembe

Sizin de sevgiliniz benimki gibi bir futbol hastasıysa....

Eşiniz bir futbol hastası olursa ne mi olur? Siz de hasta olursunuz ama futbola değil!!!

Şaka şaka!! Daha o kıvama gelmedik ama bekarken hayatınızda sadece tuttuğunuz takımın başarısı kadar yer alan futbol (benim için öyleydi en azından), evlendikten sonra hayatınızın büyük bir bölümünü kaplamaya başlar. Yok yok aslında futbolla yatıp futbolla kalkma gibi dönemlerle dolu bir hayat başlar=)

Haftalık planlarınızda futbol maçlarını mutlaka göz önünde bulundurmalısınız mesela... Hatta ligin sonlarına doğru olan tarihler için minik tatil planları yapmak isterseniz hiç girişmeyin bile!

 
 

Resimlerde gördüğünüz sevgili eşim, evde süreklilik kazanan turuncu şortuyla ve seyrettiği takımın maçına ve maçın da ruhuna göre değişiklik gösteren formalarıyla nasıl gözüküyor dersiniz=) Aslında onu çeşit çeşit formalarıyla fotoğraflamak çok hoşuma gitti. Hmmm keyifli bir moda çekimi oldu diyebilirim... Futbolun benim için keyifli yanlarından biri=) Hahahahhahaha. Her zaman böyle olmuyor tabi...


          


Mesela eşiniz, gol anında koltuktan fırlayıp TV'nin içine balıklama atlayacakmış gibi bir sıçrama hamlesi yaptığında! (acaba topun filelerle buluşmasının, tv'nin karşısında "goooooooooool" diye bağırmayla doğru orantılı olduğunu mu düşünüyorlar dersiniz)

Mesela eşiniz, şaşkın bakışlarınız arasında kaçırılan pozisyonlarda koltuğun normalde kollarımızı sakince dayadığımız yerlerine patlatma frekansıyla eş değer bir vuruş gerçekleştirdiğinde!

Mesela siz bunlara bir türlü anlam veremediğinizde! (tamam kabul ediyorum, bayanlar bunu asla anlamayacaklar)

Mesela kendini yerlere vurma ve benzeri "taşkınlıklar"la yüzyüze geldiğinizde futbol sizin için ne ifade ediyor???



"-Sevgilim, bir sonraki maç ne zaman?


-Yarın canım

-Eee daha yeni maç yapmadı mı Beşiktaş? İki günde bir maç mı olur??!!??

-Beşiktaş'ın yok zaten hayatım. Eskişehirspor-Bucaspor maçı var...

-Eee o da mı önemli!!???!!

-Bütün maçlar önemli hayatım. Bu sene lig çok heyecanlı!

-Ee hani dışarı çıkacaktık??

-Bugün çıkalım?

-Ben kendimi yarına ayarladım amaaaaa. Peki yarından sonra??

-Hayatım Fenerin maçı var!!!

-Çıkmayalım o zaman...

-Yooo çıkalım ama 9'da evde olalım. Yorumları da izlemek istiyorum!!!

-Hmm anlaşıldı. Bizim de futbol sezonumuz başlamış da ben farkında diilmişim!!!!!!!!

-Tamam maç izleyelim işte beraber. hmmmmmmmmm ne güzel... hamburger mi yesek maç izlerken???"


Eğer televizyonun karşısına oturup izleyecek hiç birşey bulamazsak ve canımız film de seyretmek istemiyorsa, "şahane!" bir yabancı lig maçı açılır ki gözümüz maç görsün, keyifli futbol görsün diye!!! ve o maç fonda devam eder................

Sonunda gördüğünüz gibi formayı ben de üzerime geçirip maç izlemeye başlıyorum. Tablonun çok değişeceğini hiç sanmam... eğer sizin de sevgiliniz benimki gibiyse!!!





1 Eylül 2010 Çarşamba

Huseyin Caglayan sergisindeydik... İstanbul Modern'de...

Donna Loveday'ın küratörlüğündeki sergi, İstanbul Tekstil ve Konfeksiyon İhracatçı Birliklerinin (İTKİB) organizasyonu ve İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansının katkılarıyla İstanbul Fashion Week 2010, İstanbul Moda Akademisi (IMA) ve Design Museum iş birliğiyle gerçekleştirilmiş... Ben de IMA öğrencisi biricik arkadaşım Aslı'yla birlikte gezdim sergiyi...


        


İngiltere'de iki kez "Yılın Tasarımcısı" seçilen Hüseyin Çağlayan'ın yaratıcılığı, gerçekten teknolojiyle çok güzel birleştirilmiş. Sergi salonunun bir bölümünde defilesinden görüntüler, diğer bölümlerinde defilesini aratmayacak güzellikte tasarımlar ve bir de kısa film... Bennu Gerede miydi değil miydi tam anlayamadık ama kısa filmdeki... çok ilgimizi çekti=)











Sergi, 24 Ekime kadar İstanbul Modern'de duyurulur!
 
  SERTAB VE HÜSEYİN ÇAĞLAYAN MI! İNANMIYORUM!!!
 
Veeeeeeeee asıl bomba geliyor! Londra'da yaşayan tasarımcımız benim pek bi hayranı olduğum Sertab Erener ile şahane bir sergi daha açıyor. Gidemeyeceğimi biliyorum sergi bitene kadar ama giden olursa ayrıntılı anlatsın bana olur mu? Bakın dinleyin enteresan noktaları...


"Radikal Gazetesi-27.08.2010 Ünlü tasarımcı Hüseyin Çağlayan, başrolünde Sertab Erener'in olduğu sergisi 'Üzgünüm Leyla' ile Londra'da...


İngiltere’de iki kez yılın tasarımcısı seçilen, disiplinlerarası çalışmaları geniş kapsamlı bir şekilde 24 Ekim’e kadar İstanbul Modern’de sergilenen Hüseyin Çağlayan, 8 Eylül’de de Londra’da ‘I Am Sad Leyla’ (Üzgünüm Leyla) adlı bir solo sergi açmaya hazırlanıyor. Serginin ‘başrolündeyse’ sürpriz bir isim var: Sertab Erener.






Moda tasarımcısı ve güncel sanatçı Çağlayan, 2003 yılında Eurovision Şarkı Yarışması’nda birinci olarak dünya çapında iyice tanınır hale gelen şarkıcı Sertap Erener’in rol aldığı bir ses-sanat enstalasyonu gerçekleştirdi.






Çağlayan, sergi projesi için Sertab Erener’i Türk musikisinin klasik örneklerinden ‘Üzgünüm Leyla’yı söylerken filme almış. Şarkıyı, İstanbul’daki Kadıköy Halk Eğitim Merkezi’nin tiyatro salonunda seslendiren Erener’e bir Osmanlı orkestrası eşlik ediyor. Galeriyi ziyaret edenler ayrıca, Erener’in gerçek boyutlarında yapılmış bir heykelle karşılaşacak. Heykelin üstündeyse, yine Çağlayan’ın elinden çıkan bir tasarım giydi olacak. Heykel sessiz duracak ama Erener’in sesi galerideki bir başka odadan duyulabilecek..."