Heineken biralarının memleketi... Kanallar şehri.. Ama öyle Venedik gibi bi solukta bitmiyor kanal sefası... Upuzuuuun. Kanal kenarındaki evler o kadar güzel ki ve bir o kadar da eski... Fazlasıyla yan yatmış olanları var yılların birikimi sonucu... Evler daracık. İçleri de öyle ama arkaya doğru genişliyor. Hatta o kadar dar ki, tipik bir Amsterdam evine taşınmaya karar verdiyseniz, dar yapısına nispet oldukça geniş pencerelerinden eşyalarınızı, evin catısına monte edilmiş ve size ait vinçler vasıtasıyla taşıyorsunuz... Yani eve dğru çekiyorsunuz...
Dediğim gibi kanal o kadar uzun ki Amsterdam’da, eski evlere yerleşemeyip yine de ne yapıp edip Kanalda çok daha hesaplı yaşamak istiyorum diyorsanız yüzen evler tam size göre!
Bazıları gerçekten çöp ev gibi. Çoğu evlerinin etrafını çiçek saksılarıyla süslemiş. Ama bazıları da iç ve dış dekorasyonuyla (dışarıdan görebildiğimiz kadarıyla) o kadar şirin ki...
Amsterdam’da şunlara dikkat edin!
Her an hızla gelen bir bisikletliyle burun buruna karşılaşabilirsiniz. Sağınıza solunuza iyi bakın.
Red Light District’e gidip de sakın fotoğraf makinalarınıza saldırmayın. Dışarıdakiler mutlaka saldırırlar... Resim çekmek yasak. Görüp beyninize kazıyın o kadar.
Buram buram her sokak başından duyulan ot kokuları midenizi fena halde bulandırabilir. Şaşırmayın...Çiçek pazarına gidip de lale soğanlarını görünce “Aaa bunlar bizim memleketin çiçekleri aslında” deseniz bile kimse sizi iplemez. Ama gerçekten de öyle ve o kadar çoklar ki... Şahsen ben Türkiye’de henüz soğanlarını satılırken görebilmiş değilim...
Peynir satan herhangi bir dükkana girin ve tadabildiğiniz kadar peynir tadın. Sonra da beğendiğinizi alın. Ama dükkada çalışanların peynirleri nasıl soyduklarına dikkat edin ki Türkiye’ye döndüğünüzde ziyan etmeden soyabilesiniz o peyniri=)
Maoz’da Falafel yemeden dönmeyin. Tamamen vejeteryan...
Vejeteryan olduğumdan değil ama gerçekten çok lezzetli... Kepekli gibi bir ekmeğin içine bizim mücverin biraz değişiği gibi top top köfteler şeklinde birşey koyup elinize veriyolar. Açık büfeden istediğiniz kadar salata ve türevlerini içine doldurup afiyetle yiyorsunuz...
Van Gogh Müzesi’ne uğramadan dönmeyin derim. Sanata meraklıysanız eğer... Ya da Van Gogh’un orijinal resimlerini dünya gözüyle bir görelim derseniz o da olur...
Heineken experience.. Mutlaka deneyimleyin... Adım attığınızda bir arpasınız, dışarı çıktığınızda bira oluyorsunuz ve oldukça fazla bira tadıyorsunuz. Markayı o kadar çok seviyorsunuz ki oradan çıktığınızda, Türkiye’de başka marka bira almam diyorsunuz. Hahahahahahaha.......
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder